Cesaret, “Ya olmazsa” değil, “Ya olursa!” dedirtir

Kısa bir süre önce Kayseri’de çok güzel bir etkinlikte KALDER tarafından düzenlenen 11. Erciyes Mükemmellik Zirvesi’nde sevgili Ayşegül Sünbül’ün moderatörlüğünde “İki Tuşla Dünya Değişir, Yeni Pencere, Yeni Fikirler, Yeni Başlangıçlar” başlıklı oturumda konuşmacı olarak yer aldım. Salonu dolduran kıymetli konukların yoğun ilgisi ve güzel sorularla derinleşen sohbet, hem kişisel kariyerim hem marka yolculuğu açısından “yeni pencere”lerden bakmak için bir fırsat oldu bana.

İşte bu güzel etkinlikteki paylaşımlarımdan bazı notlar…

******

Bugün sizinle bir dönüşüm hikâyesini paylaşmak istiyorum.
1970’lerde bir vantilatörle başlayan SENUR A.Ş. yolculuğu, 2000’lerin başında Arnica markasının oluşturulmasıyla 40 ülkeye ulaşan bir teknoloji markasının yolculuğuna dönüştü.
Ama bu hikâyenin en kritik tuşları, üretim bantlarında değil, kalpte ve zihinde basıldı.

Ben de cesaretle bastığım iki tuşla, sadece bir şirketi değil, kendi hayatımı da dönüştürdüm. Kendimi “köklerinden güç alan ama geleceğe cesaretle yürüyen bir dönüşüm lideri” olarak tanımlayabilirim. Aile şirketimizin mirasını devralırken sadece bir işi değil, bir vizyonu da üstlendim.

Yolculuğumda beni yönlendiren en temel değerler ise cesaret, sürdürülebilirlik, topluma katkı ve kadınların güçlenmesi oldu. Her adımımda “değerlerle liderlik” anlayışını benimsedim; çünkü başarı sadece rakamlarla değil, dokunduğun hayatlarla ölçülür.

Aile şirketinin mirasını devralmak hem büyük bir gurur hem de yürütülmesi kimi zaman “zor” olan bir süreç. Bizim açımızdan dönüşümün en kritik kırılma noktası, şirketin sadece üretim yapan bir yapıdan, marka yaratan ve dünyaya açılan bir teknoloji şirketine dönüşmesiydi. Bu dönüşümün ana motivasyonu ise şu soruydu: “Biz sadece ürün mü satıyoruz, yoksa bir yaşam deneyimi mi sunuyoruz?” Bu sorunun cevabını ararken Arnica markasını oluşturduk. İnovasyonu sadece Ar-Ge’de değil, düşünce yapısında da başlattık. Bu süreçte en büyük gücüm, geçmişin mirasını geleceğin vizyonuyla harmanlayabilmek oldu.

Etkinliğinizin “İki Tuşla Dünya Değişir” mottosu güçlü bir metafor. Bu iki tuş benim için cesaret ve vizyon. Cesaret, alışılmışın dışına çıkma iradesi; vizyon ise o yeni pencerenin ardında ne olduğunu hayal edebilme gücü bana göre. Bu iki tuşla, hem kendi kariyerimde hem de şirketimizde yepyeni kapılar açtık. Teknolojiyi sadece üretim aracı değil, dönüştürücü bir güç olarak gördük. Ve her yeni pencere, bize yeni bir ülke, yeni bir müşteri, yeni bir hikâye sundu.

İNOVASYON KÜLTÜRÜNÜ MERAK, CESARET VE DENEME HAKKI BESLER

İnovasyon benim için bir refleksle başlayan ama süreçle sürdürülen bir yolculuk. Refleks kısmını, değişimi fark etme ve hızlı tepki verme yetisi olarak tanımlıyorum. Süreç ise bunu kurumsal bir kültüre dönüştürme becerisini hayata geçirmek. Şirketlerimizde inovasyonu sadece Ar-Ge departmanına değil, tüm çalışanlara yaydık. Her fikir değerlidir dedik, “yenilik” sadece teknolojiyle değil, düşünceyle başlar dedik. Bu kültürü besleyen şey, merak, cesaret ve deneme hakkı oldu.

Teknolojideki gelişmeler iş yapış biçimini değiştiriyor elbette ama insan faktörü hâlâ merkezde. Biz robotları insanın yerini alacak araçlar olarak görmüyoruz. Onları, insanı daha yaratıcı hale getirecek araçlar olarak değerlendiriyoruz. Otomasyonla birlikte çalışanlarımızın rutin işlerden kurtulup daha stratejik, daha yaratıcı alanlara yönelmesini sağladık. Bu dönüşümde insanı dışlamadık, yeniden konumlandırdık. Çünkü teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, duygu, empati ve vizyon hâlâ insanda.

Gelecek, sadece teknolojik değil; duygusal, etik ve insani bir gelecek olacak.
Ve bu geleceği şekillendirecek olanlar, “İki tuşla dünya değişir” diyebilenler olacak. Bu tuşlar, vizyon ve cesaret…

Bir ürün sadece işlevsel olduğunda ihtiyaç karşılar; ama duygusal olduğunda o ürünle bağ kurarız. Biz Arnica’da inovasyonu sadece teknik özelliklerle değil, kullanıcı deneyimiyle tasarlıyoruz. Renk, ses, dokunuş, hatta ürünün hikâyesine bakarız. Hepsi bir duyguyu tetikliyor. İnovasyon süreçlerimizde “Müşteri ne hisseder?” sorusu, “Müşteri ne ister?” kadar önemli. Çünkü duygusal bağ kuran ürün, sadakat yaratır.

Girişimcilik yolunun başlangıcında olanlara, marka yaratmak isteyenlere söyleyeceğim ilk şey, “Önce kendini tanı” olur. Çünkü güçlü markalar, güçlü kimliklerden doğar. “Neye inanıyorsun?”, “Ne için mücadele edersin?” sorularının cevabı, markanın ruhunu oluşturur. Ürün sonra gelir. Cesaretin varsa, değerlerinle yola çık. Gerisi gelir.

Bu oturumdaki herkesin kalbinde yeni bir pencere açacak “tuş”ların neler olduğunu sordunuz bana. Bence o tuşun adı cesaret. Çünkü cesaret, ilk adımı attırır. Cesaret, “Ya olmazsa” değil, “Ya olursa!” dedirtir. Ve cesaret, sadece iş kurmak değil, kendin olma cesaretidir.