Kendi kendine kalmanın gücü

Hayatın her alanına daha derinden bakabilmek, planlama yapmak, zamanı verimli kullanmak… Kendi kendine kalmak için zaman yaratmanın bana sağladığı en büyük faydalar böyle…

 

İş hayatı türlü zorluklarla dolu… Başarılar insanı yüceltiyor, hatalar ve başarısızlıklar ise bir “ders” niteliği taşıdığında ilerlemeyi sağlayan birer basamağa dönüşüyor. Hatalarımızdan ders çıkarmadığımızda sınav, biz dersi öğrenene kadar devam ediyor. Bu sınavları rahatça geçebilmek için ne gerekiyor? Güçlü olmak! Peki, güçlü olmak ne demek? Her zaman, her durumda hiçbir şeyden etkilenmeyen bir kaya gibi durmak mı yoksa karşısına çıkan kayanın etrafından dolaşan dere olmak mı? Ne yazık ki sadece iş hayatında değil, hayatın tamamında güçlü olmanın altında sertlik aranıyor. Sert bir duruşun başarıyı getireceğine, kuruma liderlik etmenin ön koşulu olduğuna inanılıyor. Ancak ben, güçlü olmanın temelinde esnekliğin yattığına inanıyorum. İşte o zaman karşımıza çıkan durumları daha iyi analiz edip koşullara en uygun çözümlere ulaşabiliyoruz, liderlik edebiliyoruz.

Esnekliğimi artırabilmek için kendimle baş başa kalmayı seviyorum. Böyle anlar bir nevi meditasyon gibi benim için. Bu, hiçbir iş yapmadığım anlamına gelmiyor o sırada. Ya fırçalarımı almış oluyorum elime ya da ajandamı düzenliyorum. Topluma hizmet sorumluluğunu yerine getirmenin mutluluğunu yaşatırken markamızın da gücünü artıran birçok sanat ve spor projesi tam böyle anlarda “Neden olmasın?” diye belirdi zihnimde.

Sadece zihinsel değil fiziksel olarak da esneyebilmek için özellikle son yıllarda spora ağırlık verdim. Özellikle pilates bu konuda bana çok yardımcı oldu. Yüzmeyi ve dalmayı zaten çok sevdiğim için kendime sık sık fırsat yaratmaya çalıştım.

Sosyal medya günümüzün olmazsa olmazı. Tabii zaman hırsızı olmaması kaydıyla. Ben de İnstagramda paylaşım yapmaktan, türlü yönleriyle önemli bulduğum kişileri takip etmekten, LinkedIn’de ne var ne yok diye bakmaktan keyif alıyorum.

Sosyal medyada özellikle takip ettiğim isimler var. Daron Acemoğlu,  eşsiz değerlendirmeleriyle; Stephanie Damme, ilham veren yaşam hikayesiyle; Indra Nooyi, küresel çaptaki başarılı iş yapış biçimiyle; Aziz Sancaroğlu bilime katkısıyla ve Gülsin Onay da sanata her anlamda, bir virtüöz olarak ve genç sanatçılara sağladığı büyük destekle adadığı yaşamıyla takip etmekten büyük keyif aldığım isimlerin başında geliyor. Her birinden yaşamın farklı alanlarına dair besleniyorum.

Ancak yine de sosyal medya kullanımında kendime zaman kısıtlaması koyuyorum. Böylece yine kendi kendime kalabileceğim süreyi de artırmış oluyorum.

Özetle, yaratıcılığın gelişmesi, yeni fikirlerin oluşması, fiziksel, zihinsel ve duygusal dengemin yerinde olabilmesi için kendi kendime kalmayı önemsiyorum. Bunun için çaba gösteriyorum.